Geçen günlerde piyasaya çıkan son kitabı “Osmanlı’nın Son Hikayesi / Firar” ile Osmanlı konusunda yeni bir tartışma açan Gazeteci –Yazar Mutlu Tuncer, özellikle bugün dayatılan Osmanlıcılık olgusunun çağdışı bir girişim olduğunu söyledi. Osmanlıca’nın öğretilmesi gerektiğini savunan girişimlerin tamamen bir aldatmaca, bir bilgisizlik olduğunu savunan Tuncer, “Osmanlıca diye bir dil yoktur. Hiç olmamıştır. Osmanlıca lisan değil, Türkçe’nin Arapça, Farsça ve Persçe ile karıştırılarak Arap alfabesi ile yazılmasıdır” dedi.

Son kitabında Osmanlı’nın Türk olup olmadığını da tartışmaya açan Mutlu Tuncer, “Osmanlı’nın Türk olduğunu kanıtlayan hiçbir belge, hiçbir bulgu yoktur. Ama Osmanlı’nın Türk olmadığına dair birçok delil vardır. Türk olgusu, Osmanlı’dan çok uzaktır” diye konuştu. 

TÜRKLERE İKİNCİ SINIF MUAMELESİ

Osmanlı’nın bir hanedanlık kültürü olduğunu savunan Tuncer, Osmanlının hiçbir zaman Türklerle barışık olmadığını öne sürerek, şöyle dedi:

“Kurulduğu günden bu yana, Türk olduğunu söylemeyen, Türkleri iteleyen bir saray topluluğunun bize ecdat olarak dayatılması büyük bir yanılgıdır. Daha Osmanlı Beyliği ortada yokken Anadolu’da Türklerin olduğunu unutmamak gerek. Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu günden batışına kadar Türkleri merkezden uzak tutmuştur, Türklere ikinci sınıf muamelesi yapmıştır.”

VAHDETTİN HAKKINDA ÇARPICI İDDİALAR

“Osmanlı’nın Son Hikayesi Firar” kitabında 623 yıl boyunca Türkler sayesinde ayakta kalmış bir imparatorluğun, Türklerin bağımsızlığına karşı İtilaf Devletleriyle giriştiği amansız mücadeleyi anlattığını söyleyen Tuncer, “Son Osmanlı Sultanı Vahdettin’in çiçeği burnunda Türkiye Cumhuriyetini sağlayan Milli Harekete nasıl engel olmaya çalıştığını, yurt dışına kaçış hikayesini, yurt dışından Cumhuriyeti yıkmak için organize ettiği girişimleri anlattım. Tarihi gerçekleri gözler önüne seren bu kitabın şimdilerde Osmanlı sevdalısı olmaya heveslenenlerin okumasını tavsiye ediyorum” diye konuştu.

Yazar Tuncer, Vahdettin’in ülkeyi terketmesini sürgün değil, firar olarak belirtiyor ve tahta çıkışından ölümüne kadar yaşananları roman tadında anlatarak okuyucularına aktarıyor. Kitapta Vahdettin’i her yönüyle tanıma imkanına kavuşuyoruz. Devlet adamı kişiliğinin yanı sıra günlük hayatında nasıl biri olduğunu, ailesi ve onlarla olan ilişkisini, karakteri ve gelgitlerini en ince ayrıntısına kadar öğreniyoruz.

Kitapta gün gün, dakika dakika ilerleyen kurgusuyla Vahdettin’in kaçış sürecini biz de onunla birlikte yaşama imkanına erişiyoruz. Daha önce tarih kitaplarından duymadığımız birçok detay kitabı ilginç ve çekici kılan bir diğer etken.

Ülkenin Mondros’ta nasıl satıldığını, neler karşılığında İngilizlerle anlaşmalar yapıldığını bir bir belgelerle anlatan kitapta Vahdettin’in, Mustafa Kemal Atatürk’le olan ilişkisini de derinlemesine öğreniyoruz. Atatürk’ün milli mücadeleyi Vahdettin’e nasıl anlattığını, “Gelin siz de milletin yanında durum” dediğini görüp, Vahdettin’in bu çağrıya el uzatmayıp Kurtuluş Savaşı aleyhine ne gibi adımlar attığını görüyoruz.

ATATÜRK, KURTULUŞ SAVAŞI VE VAHDETTİN

Atatürk milli mücadeleye Vahdettin’ini de dahil ederse daha büyük bir kitleyi harekete geçirebileceğini biliyordu. Sonuçta o padişah ve halifeydi. Onu Anadolu’ya geçirip “İşte Padişah kurtuluş mücadelesinin başında” diyerek halkın tamamının desteğini alabilecekti. Peki Vahdettin’in milli mücadeleye yaklaşımı neydi? Halkın yaşadığı zulmü, düşman kuvvetlerin sokaklarda dolaşıp ülkeyi işgal etmesi ne kadar umrundaydı?

Bu sorulara yanıt veren kitaptan bir alıntı verelim:

“Mustafa Kemal şaşırmıştı. Demek ki Vahdettin hiç onu dinlemiyordu. Demek ki, vatanın kurtulması konusunda hiçbir fikri dinlemeye yanaşmayacaktı. Milletin fakru zaruret içinde olması umrunda bile değildi…”

ŞEYH SAİT İSYANI VAHDETTİN KOMPLOSU MU

Cumhuriyet tarihimizdeki en büyük isyanlardan biri de Şeyh Sait İsyanı. Yazar Tuncer’e göre devrik sultan bu ayaklanmanın Cumhuriyet’in sonunu getireceğini düşünmüş ve büyük paralar harcamış.

İsyanın Vahdettin’in en büyük umudu olduğunu söyleyen Tuncer, günümüzde de çok tartışılan konulardan biri olan ‘’Kürt Sorunu’’ hakkında farklı bir tez ileri sürüyor.

KÜRT SORUNUNUN ANA KAYNAĞI OSMANLIDIR

Kürt Meselesi’nin ortaya yeni çıkmış bir sorun olmadığını söyleyen Tuncer, tarihi belgelerin tüm ayrıntıları ortaya koyduğunu ileri sürüyor ve ekliyor:

“Kürt Sorunu olarak lanse edilen büyük derdin ana kaynağı Osmanlı’dır…Sorunun kökeni 16. Yy’da yatar. Yani Osmanlı’nın klasik dönemi diye bilinen tarih diliminde.

Peki ne yapmış Osmanlı?

Yanlış, bilinçsiz, düşünmeden, ataerkil alışkanlıklarla, politikalar uygulamış…”

Farklı kaynaklardan alınan bilgilerden derlenerek hazırlanmış bu arşivlik kitapta daha birçok ezber bozan iddia bulunuyor. Yeni yayınlanan ‘’Osmanlı’nın Son Hikayesi Firar’’ kitabına tarihçilerin tepkisi ne olacak ve önümüzdeki günlerde nasıl tartışmalar yaşanacak, bu da en büyük merak konusu.

Kitap kapağından bir paylaşımla bitirelim: 

“Onlar; 623 yıl boyunca varlıklarını sürdürdüler. Topraklarını, Doğu Avrupa’dan Güneydoğu Asya’ya kadar genişlettiler. 16. Yüzyıl’da Dünya’nın en büyük imparatorluğu haline geldiler. Ama kibirliydiler, sanata, bilime yeniliklere kapalıydılar, zevke ve sefaya düşkündüler. O büyüklüğü taşıyamadılar ve içten içe çürüyerek tarihin tozlu sayfalarına gömüldüler. Bu kitap Osmanlı’nın son hikayesini anlatır.”

Odatv.com