Bugun...



Yeniden CHP Manifesto 2 / Kılıçdaroğlu'na mektup

“Dokuz Eylül Hareketi ”'nin yayınladığı Yeniden CHP” başlıklı bir manifestonun 2. bölümü

facebook-paylas
Güncelleme: 03-09-2018 02:59:36 Tarih: 28-08-2018 00:20

Yeniden CHP Manifesto 2 / Kılıçdaroğlu'na mektup

Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu’na kişiye özel bir mektup yazmaya karar verdik. 01 Haziran 2018 günü İzmir Denizbostanlısı PTT’sinden gönderdiğimiz, 04 Haziran 2018 günü CHP Genel Merkezine ulaşan RRO4676542765 sayılı İadeli/Taahhütlü mektup metnini yayınlıyoruz.

 

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,

CHP Genel Başkanı-ANKARA

Partimizin 24 Haziran 2018 Seçim Bildirgesini açıklamanızdan sonra size bu metni gönderme gereğini duyduk. Sizin de belirttiğiniz gibi halkımız demokrasi tarihimizin en yaşamsal kararını verecek. Ya tek adam diktatörlüğünü tercih edecek ya da parlamenter sistemde karar kılacak. Önüne konan iki sandıkta Cumhurbaşkanı ile TBMM üyelerini belirleyecek.

Böylesi önemli bir dönemden geçmenin herkese yüklediği sorumluluklar vardır. CHP örgütü ve özellikle her seçimde hiçbir karşılık beklemeden partimize oy veren seçmenler bu görevi eksiksiz yerine getirmektedir. Bu nedenle, bazen parti yönetiminin hatalarını görmezden gelmekte, bazen içine sinmeyen yanlışları bilgece bir sessizlikle geçirmektedir. Daha da ötesi en haklı eleştirileri bile “Şimdi sırası mı?” sorusuyla susturmakta hatta kınamaktadır. Bu davranışın nedeni, “Parti zarar görmesin” içgüdüsünden, CHP terbiyesi ve duyarlılığından gelen yüksek sorumlulukla açıklanabilir.

Üzülerek görüyoruz ki siz bu duyarlılıktan yararlanıyor ve sorumsuz davranışlarınızla CHP ve ülke kamuoyunu yaralıyorsunuz. Örneğin, CHP seçim bildirgeleri kesinlikle Parti Meclisi’nde görüşülüp karara bağlandıktan sonra açıklanır. Sistemli bir biçimde parti hafızası yok edildiği için somut bir örneği anımsatmakta yarar görüyoruz:

CHP’nin sola açılarak girdiği 1969 seçimleri öncesi Parti Meclisi’nde yoğun tartışmalar yaşanmıştı. MYK tarafından hazırlanan “İnsanca Bir Düzen Kurmak İçin HALKTAN YETKİ İSTİYORUZ” adlı bildirgenin oylanması bile itiraz konusu olmuş ve sonunda ünlü “Toprak İşleyenin Su Kullananın” sloganı PM tarafından onaylanmıştı. Seçimden sonra toplanan CHP 20. Kurultayında tartışmalar devam etmiş ve Kurultay bu bildirgeyi benimsemişti.

 

Sayın Genel Başkan,

Şimdi Parti Meclisini dışlayarak ilan ettiğiniz seçim bildirgesiyle yeni bir sorumsuzluk örneği veriyorsunuz. Seçim kampanyası içinde olmamız, örneklerini ve ayrıntılarını sıralamaya olanak vermiyor. Bu ancak seçimlerden sonra mümkün olacaktır.  Kısaca, CHP programına, duyarlılıklarına ters düşen vaat ve çözümleri seçim bildirgesi olarak seçmene sunuyorsunuz.

CHP’nin simgesi Altı Oktur. Bu oklar parti tüzüğünde ve programında yer almıştır ve adları sayılarak sıralanmıştır. Bunların adları ve anlamlarını kim, hangi hakla değiştirmektedir? Ancak toplanacak bir Kurultayda olan yetkiyi kim hangi hakla gasp etmektedir?

 

Sayın Genel Başkan,

Parti kamuoyunun yüksek bir sorumluluktan doğan suskunluğunu da maalesef kötüye kullanıyorsunuz. Örneğin, “Beş yıl öncesine kadar CHP’nin statükocu bir parti olduğunu” nasıl söyleyebiliyorsunuz? Eğer öyle ise MYK üyesi, Milletvekili ve Grup Başkanvekili olduğunuz statüko döneminde neden görev aldınız? Aldığınız görevi içinize sindirerek nasıl yürüttünüz?

CHP’nin geçmişi ile ilgili CHP’lileri yaralayan konuşmalar yapıyorsunuz. Örneklerini buraya yazmak istemiyoruz.  Elbette CHP’nin geçmişi ile ilgili tarihçiler, bilim adamları, yazarlar eleştiri yapabilirler. Zaten şu anda sahte tarihçiler hatta bizzat Cumhurbaşkanıyla, Cumhuriyet dönemiyle sorunlu politikacılar bu görevi, olayları tersyüz ederek başarmaya çalışıyorlar! Ancak! Suçlama ölçüsüne varan iddia sahiplerinin Atatürk’ün koltuğunda oturmaya hakları yoktur!

Ayrıca kendi partinize yönelttiğiniz bu iddialardan doğacak tartışmaların, başarılı bir seçim kampanyası yürüten Cumhurbaşkanı adayımıza zarar verme olasılığını da hatırlatmak istiyoruz.

İstanbul’da tanınmayan bir kişiyi liste başında aday gösterdiniz. Bu Milletvekili adayı hemen açıklama yaptı: “Ermeni soykırımının yüzüncü yıldönümünde benim aday gösterilmem anlamlıdır.” Bu kişi seçimlerde CHP Milletvekili sıfatını kazandı. Alman Parlamentosu Türkiye’yi suçlayan “Ermeni Soykırımı” iddiasını kabul eden bir karar verdi. CHP, AKP, MHP bu kararı kınadılar. Ama basında bu Milletvekilinin kararı onaylayan beyanı yayınlandı. Siz her ikisine de ses çıkarmadınız. “Sükût ikrardan gelir” diye bir söz vardır. Zaman zaman size hiç yakıştıramadığımız “kapının önüne koyarım” sözleri bir yana, bu ifadeleri kabul etmeyen bir açıklamanız bile olmadı.

 

Sayın Genel Başkan,

Türkiye’de “Ermeni soykırımı” savını benimsemek ve ifade etmek suç değildir. İsteyen bu özgürlüğünü tarihsel makale, köşe yazısı veya başka şekillerde kullanabilir. Örneklerini görüyoruz. Ama “Tarihçilere bırakalım” dediğimiz bu iddianın CHP Milletvekili sıfatıyla benimsenip ileri sürülmesi ilk kez sizin hoşgörünüzle gerçekleşti!

 

Sayın Genel Başkan,

CHP’li olmanın verdiği sorumluluk gereği, Parti Meclisinin dışlanarak kamuoyuna duyurulan seçim bildirgesinde ulusal bütünlüğümüze, parti tüzüğü ve programına aykırı bulduğumuz bölümlere olan muhalefetimizi dışarıda dile getirmekten sakınıyoruz. Ancak, tüm gücümüzle tek adam yönetiminin yıkılması için çalıştığımız bir zamanda, yanlışların farkında olduğumuzun bilinmesi amacıyla bu metni kişiye özel olarak size göndermekte yarar umuyoruz.

 

Özel olarak gönderdiğimiz bu metni seçimlerden sonra açıklama ve eleştirilerimizi ifade hakkımızı saklı tutuyoruz. Çalışmalarınızda başarılar diler, makamınıza saygılar sunarız.”dedik.

 

LAİKLİK OLMAZSA DEMOKRASİ DE OLMAZ!

Başkalaşma uygulamaları sonucunda en çok hırpalanan Altı Ok ilkesi Lâiklik olmuştur. Genel Başkan, çeşitli vesilelerle ve tercihleriyle partinin ancak sağa kayarak ve sağdaki politikacıları partiye katarak oy alınacağı inancında olduğu algısını yaratmıştır. Son olarak bir yardımcısının “Karşı Mahalle” söylemi bunu doğrulamaktadır. “Lâiklik karın doyurmuyor”, “Lâiklik oy getirmiyor” cümleleri parti yönetimin diline pelesenk olmuştur.

 

Örnek:

Lâiklik en ağır tehdit altında iken Sayın Kılıçdaroğlu, 22.09.2010 günü Almanya’da Türk ve Alman gazetecilerinin sorularına verdiği yanıtta “Anayasa Mahkemesinin AKP konusunda verdiği karar lâiklikle ilgili. Ben bugün için lâikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum” diyebilmiştir. (Hürriyet Şükrü Küçükşahin haberi)

 

Aynı şekilde Cemaatin kılıcının en keskin olduğu dönemde “Yargı içinde şöyle böyle kadrolaşma vardır demeyi doğru bulmuyorum” demiştir. (26 Ocak 2012, Zaman)

 

Bu anlayış ve tutum Genel Başkanı değişik alanlara yönlendirmiştir. 2010 referandumunda Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla ülkenin gündeminden çıkmış olan konuya sarılmış ve “Türban sorununu ben çözerim” diyerek AKP’ye bulunmaz bir fırsat yaratmıştır. Güya onların elinden bu koz alınacaktı! Olay tam tersine gelişmiş ve AKP konuyu istediği gibi kullanmıştır. Sayın Kılıçdaroğlu “Bu da nereden çıktı?” diyenlere, konunun sadece üniversiteye giden kızlarımızın eğitim özgürlüğü için ortaya atıldığını söylüyordu. İşin ilginç yanı Sayın Erdoğan da aynı söylemi yineliyordu. “Bu kızlar yarın avukat, savcı, yargıç olunca türban takmazlar mı?” diyenlere yüksek mahkeme kararlarının kamuda türbana izin vermediğini söylüyorlardı.

 

İlerdeki günlerde tam tersine tanık olundu. Türban hiçbir demokratik ülkede görülmeyen biçimde kamu alanına girdi! Şimdi türbanlı polislerimiz, subaylarımız, yargıç ve savcılarımız var! Kimsenin sesi çıkmıyor! Sonunda dört türbanlı Milletvekili Meclis oturumuna katıldı. CHP adına konuşan Sayın Muharrem İnce bunlara itiraz etmedi. Kendi kardeşinin de türbanlı olduğunu söyledi. Sayın Genel Başkan da 31 Ekim 2013 günü, TBMM’ne giren dört türbanlı vekil için “Bugün çok mutluyum. Tarih yazdık, çok önemli bir gerçeği Türkiye’nin gündeminden çıkardık” diyerek kıvancını dile getirdi.

 

Türbanın sadece üniversitedeki kızlarımızın eğitim özgürlüğü için istendiği savının bir “gizli gündem” başlangıcı olduğu da böylece kanıtlanmış oldu! Sayın Genel Başkan, türbanlı subaylar, yargıçlar, savcılar için bir tek eleştiri getirmedi. Sanırım bu proje AKP ile YCHP’nin ortak tasarımıydı. Cumhurbaşkanı adayımız Sayın İnce de kampanyasında türbanın her yerde ve kamuda serbest olduğunu ilan etmedi mi?

Oysa uygar ülkelerin Hukuk Fakültelerinde ortak bir gerçek vurgulanmaktadır:

Bir ülke lâik ama demokratik olmayabilir. Ama Lâik olmayan bir ülkede demokrasi olamaz!

 

TEHLİKELİ SULAR!

AKP tek başına iktidarda görünmesine karşılık gayrı resmi bir ortağı vardı. Bu da çeşitli örgütlenmeler arasında sivrilen Fethullah Gülen topluluğuydu. Yurt dışındaki istihbarat örgütlerinden, Papalığa kadar gizli/açık destek gören ve kendine “Hizmet Hareketi” adını veren bu cemaat, her nasılsa dünyanın her yerinde okullar açmayı ve akıl almaz bir zenginliğe ulaşmayı becerebiliyordu. Güvenlik birimlerinde, orduda, yargıda ve bürokraside örgütlü olduğu söyleniyor ama bu savlar parlamentoda seslendirilmiyordu. Bireysel çıkış yapan Milletvekilleri ise kürsünün çevresi sarılarak şamata ile susturulmaya çalışılıyordu. Ama AKP iktidarı tam kadrosu ile Fethullah Gülen’e sahip çıkıyor ona övgüler düzüyordu.

 

Örnekler:

* 2011 yılında AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ TBMM kürsüsünden Fethullah Gülen güzellemesi yapıyordu: “Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin milli ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmet yapıyor. Her şey de açık. Devletin denetimi, gözetimi altında açık, her şeyi göz önünde olan…”

 * 20 Şubat 2012 günü AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik NTV ekranlarında: “Cemaat devleti eline geçirmiş, devlete sızmış, bunlar kargaları güldürür” diyordu.

 * 25 Haziran 2012 günü düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarında AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan duygulu cümlelerle, yurt dışındaki Fethullah Gülen’in gurbetten dönmesi istiyor ve “Bu sıla hasreti bitmelidir. Bitsin istiyoruz” diyordu.

 

Cemaatin yargıdaki savcıları 2007 Temmuz’unda Ergenekon dava sürecini başlattılar. Ülkenin yüz akı aydınlar, akademisyenler, yazarlar, ordu mensupları, politikacılar üzerinde devlet terörü başlattılar. Devletin içinde emniyet ve yargıya sızan hatta birçok makamı ele geçiren cemaat hukuk dışı uygulamaların örneklerini sıralıyordu.

Örnekler:
* Kanserle boğuşurken sabahın köründe evi aranan Prof. Dr. Türkan Saylan ile aynı şekilde derdest edilen kalp hastası, seksen yaşındaki ünlü yazar İlhan Selçuk bu terörün simgesi haline gelmişlerdi.

* İlkelliğin ve vandalizmin hem örneği hem de kurbanı, örgütün kasası olarak tutuklanan, kanser olduğu halde tedavi edilmeyen ve öldüğünde parası olmadığı için Edirne Belediyesince gömülen Kuddisi Okkır’dı! Ülkemizin yüz akı bilim adamlarının yaşamları Silivri zindanında kararıyordu…

 * 4 Temmuz 2008 günü Sayın Deniz Baykal Ergenekon davasındaki hukuksuzlukları anlattıktan sonra, “Sanki bu davanın savunucusu Başbakan. Eğer bu davanın savcısı Başbakansa, avukatı ana muhalefet partisi Genel Başkanı Deniz Baykal olacak” dedi. 16 Temmuz 2008 günü Başbakan Erdoğan yanıt verdi: “Kim kimlerin avukatlığına soyunmuş bunlar çok önemli. Bize de savcılık görevini onlar veriyor. Biz millet adına hakkı aramanın gayreti içindeyiz. Eğer bu anlamda savcılık ise evet savcıyım.”

 * 20 Ocak 2010 günü Taraf gazetesinin yayını üzerin başlatılan soruşturma ve daha sonra açılan Balyoz davasında, aralarında Deniz ve Hava kuvvetleri komutanları, amiraller, generaller, subay ve astsubayların bulunduğu 250’si tutuklu, 365 sanık yargılandı. Fethullahçı televizyon ve gazetelerle iktidar yanlısı medya “Askeri vesayeti kaldırıyoruz” diye şenlik yapıyordu. Sahte ve karartılmış deliller havada uçuşuyor, şimdi cezaevinde olan cemaatin emrindeki savcı ve yargıçlar tetikçilik yapıyorlardı. Deniz Kuvvetlerinin 30 yılda zor yetişen çok değerli kadroları birer birer harcanıyordu. Bu Atatürkçü kadroların tasfiye operasyonuydu. Yerlerine soru çalarak sınav kazanan ve Türk Ordusuna sızan cemaatçiler gelecekti. Bu gerçek ancak 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra anlaşılacaktı.

 

CHP yönetimine egemen olan sağdan oy alma çabası ve bunun sonucu partiye transfer edilen sağcı politikacıların ışık hızıyla MYK üyesi, Genel Başkan Yardımcısı ve Milletvekili olmaları bazı sonuçlar doğuruyordu. Örgütteki yaygın deyimle “Onbaşı olmadan General olanlar” çeşitli yurt gezilerinde, “Artık ulus devlet bitti” diyorlar, yeni lâiklik anlayışlarını sergiliyorlardı.

 

Örnekler:

* 24 Eylül 2010 günü Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet gazetesinden Utku Çakırözer’e “Lâiklik elden gidiyor politikasını izlemek doğru değil” diyordu.

·* Yeni anlayışı Elazığ Milletvekili ve Bağcılar Belediye Başkan adayı olmuş, CHP TBMM Grup Danışmanı Muhammet Çakmak veciz bir biçimde dile getiriyordu: “Elinde belge olmadan Fethullah Gülen’e iftira atan yüzyılın müfterisidir.  Bu büyük ahlaksızlıktır. Fethullah Gülen bilgedir, saygıyla selamlıyorum.” (ZAMAN, 11 Mayıs 2011)

* 25-26 Nisan 2012’de, Genel Başkan ve yanındaki heyet Bosna/Hersek ziyareti yaptı. Ziyareti Fethullah Gülen’e bağlı Fidan Tur düzenledi. Şu anda firari olan FETÖ’culardan Adem Yavuz Aslan’la Genel Başkanın fotoğrafları yayınlandı. Programda hep Hizmet Hareketinin okulları ve cami-türbeleri vardı. Geziye katılan Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek 29 Nisan 2012 tarihli Hürriyet’te “Bayram değil, seyran değil neden Bosna’daydı?” başlıklı yazısında geziyi ayrıntıları ile anlatıyordu.

* 2013 Kasım ayında İstanbul Milletvekili Nur Serter’in, Öğrenci evlerine-özel yaşama müdahale-kamuda türban olayları üzerine “Hükümetin lâiklik karşıtı eylemlerinin araştırılması için bir Meclis Araştırması açılması” konusundaki önergesi, imzalar toplandıktan sonra CHP Grup Başkanlığı tarafından reddedilmişti.

* Sayın Kılıçdaroğlu CNN Türk’teki programında “Cemaat bize oy verirse memnun oluruz” diyordu. (5 Aralık 2013 Milliyet) Bu arada CHP Merkez Yönetimini uyaran CHP’liler de vardı. CHP eski Grup Başkanvekili Kemal Anadol verdiği demeçte şunları söylüyordu: “AKP ve Cemaat çift yumurta ikizidir. Bunların birine karşı diğerini tercih etmek gaflettir. Ve bu tercih yakın bir dönemde sahibini bumerang gibi vurur. Türkiye’de aydınların, ilericilerin, demokratların görevi her iki gücü de bertaraf ederek çağdaş ve eşitlikçi bir demokrasiye ulaşmak olmalıdır.” (3 Ocak 2014, Aydınlık)

* Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün Dubai gezi faturalarını Ağaoğlu’nun ödemesi sonucu görevden alınması ve Başbakan’ın kendisini tehdit ettiğini söylemesi üzerine Sayın Kılıçdaroğlu 10 Ocak 2014 günü Bursa’da şunları söylemişti: “Uzun yıllar devlet hizmeti görmüş, devlete hizmet etmiş bir kişi. Yalan söylemesine gerek yok.”

*  Şimdi şu satırları okuyun: “Hizmet hareketi okullarla, medya şirketleriyle, TUSKON’la ülkemize döviz kazandırıyor. İnsanlarımız iş buluyor, Türkiye’nin yurt dışında tanıtımı yapılıyor. En son düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarına katıldım, göğsüm kabardı. Bir yurttaş olarak böylesi bir hareketi ‘Haşhaşi’ gibi göstermeyi vicdanla bağdaşır bulmuyorum” deniyor ve övgü devam ediyor. Bu satırlar 7 Mart 2014 günlü gazetelerde yayınlanmıştır ve CHP İzmir İl Başkanına aittir! Fazla söze gerek yok!

* İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Fatih Gürsul, Genel Başkanın Başdanışmanı ve Elazığ liste birincisi adayı idi. FETÖ örgütüne üyelik ve yöneticilik savıyla yargılandı. 10 yıl 6 ay hapis cezası aldı, hüküm kesinleşti.

*  Yine Genel Başkan Danışmanı Murat Aksoy, aynı suçlamayla 2 yıl 1 ay hapse mahkûm edildi.

*  Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Caner Yenidünya, Genel Başkanın Bilim Platformu listesinden PM Üyesi seçildi. 7 Haziran 2015 seçimlerinde Kastamonu listesinin birinci sırasından Milletvekili adayı gösterildi. FETÖ’cü olduğu savıyla üniversiteden çıkarıldı.

* Yrd.  Doç. Dr. Alper Keten, PM Üyesi seçildi ve Genel Başkanın Başdanışmanı 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde Kahramanmaraş Milletvekili adayı oldu. Hacette Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana bilim Dalında görevliyken FETÖ’cu olduğu savıyla ihraç edildi. Hakkında yakalama kararı varken yasa dışı yollardan yurt dışına kaçtığı anlaşıldı.

 

İşin ilginç yanı bu gelişmeler sırasında birkaç kişi dışında Meclis grubundan ses çıkmaması ve tepki gösterilmemesiydi. Artık Kemalizm’in özünden uzaklaşma sürecine girilmişti…

AKP’nin iktidara gelmesinden itibaren FETÖ ile sürdürdüğü on yıllık birliktelik 17/25 Aralık 2013 tarihinde son buldu. On yıl boyunca Ergenekon/Balyoz ve benzeri davalardan tutun, emniyet, yargı ve devlet bürokrasisini işgal etmeye varan süreçte devletin anahtar teslimi cemaate bırakıldığına tanık olundu. Yetişmesi çok zor ve masraflı olan yüzlerce, binlerce aydın, akademisyen, gazeteci Silivri zindanlarında çürütüldü. Deniz kuvvetlerindeki amiral, subay ve astsubay kadrosu bu davalar gerekçe yapılarak tasfiye edildi. Poyrazköy, İzmir Casusluk ve diğer davalar birbirini izledi. Gözyaşı, kanser ve intihar Cumhuriyetçi kuşağının unutamayacağı acı simgeler oldu! 2010 halkoylaması sonunda operasyona son nokta kondu ve yargı cemaatin hunhar ve hain kadrolarına bırakıldı!

17/25 Aralık 2013 tarihlerinde AKP ile cemaat arasındaki iktidar kavgası başladı. Yolsuzluk savları, ayakkabı kutuları, yayınlanan bant kayıtları havalarda uçuyor, halk bunları hayret, dehşet ve ibretle izliyordu. Bakanların rüşvet aldıkları yolundaki savlar inkâr, haklarındaki Meclis Soruşturma önergeleri ise AKP oylarıyla ret ediliyordu. Türkiye’nin yaşamsal ekonomik, sosyal ve dış politika sorunları bir yana itilmişti.

Ülkenin gündemi 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain ve onursuz darbe girişimine kadar bu itişme kakışma ve geçiştirme ile işgal edildi. 15 Temmuz’da bir darbeye kalkışacak kadar gözü dönen ve yabancı istihbarat kaynaklarından beslenen cemaat, halkımızın demokrasiye sahip çıkması ve ordumuzdaki Cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlı unsurların direnci ile kesin yenilgiye uğradı.

Darbe gecesi İstanbul’da havaalanına inince “Bu darbe bize Allah’ın lütfudur” diyen Sayın Erdoğan bu hain kalkışmayı kendi politikasına uyarladı. 17/25 tarihini milât sayarak, bu tarihten önce olup bitenlerin üstünü çizmek istedi. OHAL ilan edildi ve özgür bir tartışma ortamına engel olundu.

CHP’nin eline büyük bir fırsat geçmişti. İktidar ile cemaatin geçmiş uygulamaları, çalınan sınav soruları ile emniyet, ordu ve kamu kurumlarına sızdırılan örgüt elemanları, oluşturulan paravan şirketler ve bankalar gibi hesabı sorulacak çok konu vardı. Ancak yukarıda birkaçını sıraladığımız popülist anlayış ve uygulamalar, boş yere oy beklentileri partimizin elini zayıflatmaktan başka bir işe yaramadı.

 

ULUSAL KİMLİK VE ULUSAL BÜTÜNLÜK

Osmanlı coğrafyasındaki farklı din, mezhep, etnik ve kültür yapılarının emperyalist güçler tarafından nasıl kullanıldığını çok iyi bilen ve yaşayan Atatürk, “Türk Milleti” tanımlamasını tam bir ileri görüşlülükle iki temele oturtmuştur. Birincisi insanın yüceliği, ikincisi de yurtseverlik anlayışıdır. Bu bağlamda kendi el yazısı ile “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” demiştir.

2011 yılı Mayıs ayında genel seçimlerden kısa süre önce yayınlanan “On Başlıkta Yeni Anayasa Vizyonu” adlı belgede “Türk Milleti” kavramının yer almaması, CHP’de yeni bir tartışmanın başlatılmakta olduğunu gösteriyordu.

Seçim sonrasında TBMM’nde kurulan Yeni Anayasa Hazırlık Komisyonunun en tartışmalı konusu da kuşkusuz “Türk Milleti” kavramında yer alan “Türk” ifadesinin, AKP, HDP ve CHP’nin bazı komisyon üyelerince etnik kimlik olarak tanımlanmak istenmesinden kaynaklanmaktaydı! Oysa Atatürk’ün partisinin Atatürk’ün yapmış olduğu üst kimlik tanımına sahip çıkması beklenirdi. Atatürk bu tanımıyla tüm etnik kimlikleri kapsayan birleştirici bir anlayış ortaya koymuş, ümmetten bir Millet yaratmayı amaçlamış, yeni Türk Devleti bu birlik ve dayanışma ruhu ile güç kazanmıştı.

Emperyalist destekli bölücü hareket ise Milleti parçalamak için ayrışmayı ve etnisiteyi öne çıkaran tanımları topluma dayatıyordu. Bu oyunu bozmak ve Türk Milleti kavramına sahip çıkmak CHP’nin görevi olmalıydı.

Oysa Sayın Kılıçdaroğlu 9 Mart 2012’de Ali Kırca’nın bu konuda sorduğu soruya: “Biz Anayasa’da etnik kimlik tarifi yapmayacağız” diyerek üst kimlik tanımını “Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı” olarak açıklıyordu. Bu tarif Öcalan’ın 2005’te söylediği “TC vatandaşlığını üst kimlik olarak kabul ediyoruz” sözleriyle çakışıyordu.

AKP iktidarı, ikinci döneminde tehlikeli yönlere yelken açmıştı. Bir takım gizli görüşmeler sonunda tüm ülkeyi sarsan bir olay meydana geldi. Öcalan’ın çağrısı üzerine 20 Ekim 2009 günü Kandil Dağı ve Mahmur kampından gelen 34 PKK’lı Habur kapısında Türkiye’ye giriş yapmışlardı. Üzerlerinde PKK’nın gerilla giysileri vardı. Örgüt üyelerinin verecekleri ifadeye göre Türk Ceza Kanunu’nun 221. Maddesinde yer alan “etkin pişmanlık” hükmünden yararlanacakları söyleniyordu. Gelenleri karşılamak üzere Silopi’de 50 bin kişi toplanmıştı. PKK ve Öcalan posterleri önünde davul zurna ile halaylar çekiliyordu. Gelen grubun sözcüsü “Pişmanlık yasasından yararlanmayacaklarını, buraya Öcalan’ın çağrısı üzerine geldiklerini” söylüyordu.

Gelenleri yargılamak üzere “Çadır Mahkemesi” kuruldu. Görevlendirilen dört savcı ve yargıç çalışmalarına başladı.  PKK militanları pişman olmadıkları beyanına karşın mahkemece serbest bırakıldılar.

Başbakan Erdoğan “Habur sınır kapısında yaşananlar karşısında ümitlenmemek mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye’de bir şeyler oluyor, umut verici şeyler oluyor” diyordu.

 

CHP’nin o günkü Genel Başkanı ve sözcülerinin sert tepkileri üzerine Başbakan geri adım atmak zorunda kalmış ve DTP’lileri şov yapmakla suçlamıştı.

13 Eylül 2011’de Dicle Haber Ajansı internet sitesinde ses kayıtlarını da yayınlayarak, KCK temsilcileri ile Hükümetin görevlileri arasında müzakereler yapıldığı haberini verdi. Başbakan’ın özel görevlendirmesiyle MİT üst düzey yöneticileri Oslo’da KCK ve PKK temsilcileriyle masaya oturmuşlardı.

Oslo görüşmelerine katılanlar Savcılar tarafından ifadeye çağrılmış, onlar gitmemiş ve MİT yasası bir gecede değiştirilerek rahatlatılmışlardı!

20 Eylül 2012 tarihli Radikal’de, görüşmelerle ilgili görüşü sorulan Sayın Kılıçdaroğlu “Eğer PKK’ya silah bıraktıracaksa terör örgütü ile görüşmelere devam edilmeli. Ancak Anayasa ve idari yapı kırmızı çizgimiz” diyordu.

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Faruk Loloğlu da Ahaber’e yaptığı açıklamada partisinin tutumunu “Niçin görüştünüz demiyoruz ne görüştünüz” sözleriyle açıklıyordu.

PKK ile mücadele konusunda o güne kadar CHP’nin izlediği “Terörle mücadele edilir, müzakere edilmez” politikası yerini, “Gerekirse görüşülebilir ama devlet yapmasın” anlayışına bırakmış, uzun süre PKK’ya “Terör Örgütü” denmemeye özen gösterilmiş ve “Karşılıklı olarak silahların bırakılması” istemleriyle örgütle Türk Silahlı Kuvvetleri eşdeğer kabul edilmiştir!

21 Mart 2013 Nevruzu, Diyarbakır Nevruz alanında toplanan çok büyük bir katılımla kutlandı. Törende Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği mektup okundu. Erdoğan bu mektubu olumlu karşılayarak, atılan bu adımı somut bir adım olarak değerlendirdi.

2013 Nisan ayında Balıkesir Hükümet konağındaki T.C. harfleri kaldırılarak sadece “Valilik” ibaresi bırakılmıştı. Sivil toplum örgütlerinin ve halkın tepkisi üzerine tekrar eski konuma dönülmüştü. Ziraat Bankasının logosunda yer alan T.C. harfleri çıkarılıyor sadece “Ziraat” sözcüğü bırakılıyordu. İlgili bakan Ali Babacan’ın gerekçesi ise inandırıcı bulunmuyordu.

 

Galiba yeni bir dönem başlatılıyordu!

4 Nisan 2014 günü AKP Hükümeti “Akil İnsanlar” heyetleri oluşturdu. Dokuzar kişilik ekipler halinde altmış üç “Akil Adam” ülkenin yedi bölgesine gidip halka “Çözüm Sürecini” anlatacaklardı. Başbakan Erdoğan’ın süslü cümlelerle övdüğü akil insanlar gittikleri yerlerde tepkiyle karşılanmışlar ellerinde somut bir proje olmadığı için sorulara inandırıcı yanıtlar verememişlerdi. Herhalde amaç kamuoyunu bu sürece hazırlamaktı. İlerdeki gelişmelerde akil insanlar dağıldılar ve unutuldular!

Sonunda çözüm süreci Meclis’ten geçirilerek yasalaştı ve 16 Temmuz 2014 tarihli Resmî Gazetede yayınlandı. Bu süreç AKP ile BDP (Daha sonra HDP) arasında ortak yürütülüyordu.  Sık sık düzenlenen özel vapur seferleriyle HDP Milletvekilleri İmralı’ya gidiyor Öcalan’dan talimat alıyorlardı. Ayrıca resmi görevlilerin de Öcalan’la görüşmeler yaptığını Başbakan 28 Aralık 2012 tarihinde yani iki yıl önce söylemişti.

Bu sürece CHP’nin bakışını ise Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, 25 Nisan 2015’te Cumhuriyet Gazetesinin kendisine sorduğu soruları yanıtlarken açıklıyordu. “CHP çözüm sürecinde ne düşünüyor” sorusuna “CHP için birinci öncelik silahların Kürt sorunu bağlamında bir daha asla gündeme gelmemesidir” yanıtını veriyordu. “CHP çözüm sürecinde bugüne kadar ne yaptı” sorusunu da “CHP barış adına atılacak hiçbir adımı engellememek kararlılığından hareketle hükümete açık çek verdi” cümlesiyle cevaplıyordu.

Çözüm Süreci 7 Haziran seçimlerinde bitme noktasına gelmişti. AKP ve HDP temsilcilerinin görkemli bir törenle ilan ettikleri “Dolmabahçe Mutabakatı” Başbakan Erdoğan’ın “Benim haberim dışında olmuş” beyanı ile gerçekleşmemiş ve süreç son bulmuştu.

Ancak bu dönem halkımıza çok pahalıya mal olmuştu! Adında bile anlaşılamayan, bazen “Barış Süreci” bazen “Demokratik Açılım” adını alan ve “Analar Ağlamasın” sloganı ile başlayan süreci PKK örgütü iç savaş hazırlıkları için kullanmıştı. Yurt dışından gelen silahları belirli noktalarda depolamış, hendek ve tüneller kazmış, yollara patlayıcılar döşemişti. Valiler askerî harekâta izin vermiyor, güvenlik güçleri teröristleri görmezden geliyordu!

20 Mart 2016 günü TRT1’de Başbakan Erdoğan “Çözüm sürecinde valilerimize bazı tavsiyelerimiz olmuştu” diyordu. “Sakın böyle bazı ufak tefek konularda sıkıştırmayın, üzerlerine gitmeyin vesaire diye. Bu bir iyi niyetti fakat bu iyi niyet ciddi manada istismar edildi. Ve o süreç içinde ülkemize ciddi manada silah girişi oldu. PKK o dönem mezarlıklar kurup, tabutlara silah saklamışlar, ibadethane diye cami kurup silah yığmışlar, Mahkeme kurup tahsilat yapmışlar.”

Bu itiraflar “Devlet adamı” sıfatının kolayca kazanılamayacağını ve PKK’ya gösterilen “İyi niyetin” acı sonuçlarını göstermektedir. Yanlışlar ve fahiş hatalarla dolu bu dönemde AKP iktidarına “Açık çek” verenlerin partilerini nasıl zor durumda bıraktıkları da somut biçimde ortaya çıkmaktadır.

1 Kasım seçimlerine giderken hendek savaşları başladı. Dünya televizyonlarında insanlar ülkemizdeki iç savaşı izliyorlardı.

26 Şubat 2016’da Sayın Kılıçdaroğlu FOX TV’ye yaptığı açıklamada “Teröre başvurmadığı sürece PYD terör örgütü değildir, vatanını savunan bir örgüttür” derken, yerel seçimlerde bazı illerde PKK’ya yardım ve yataklıktan ceza almış kişilerin aday olarak gösterilmesini ise Kanal Türk’te şöyle savunmuştu: “Kim CHP’nin ilke ve programını okuyup onaylıyorsa gelebilir. Geçmişte insan suçlandı diye onu toplumun dışına mı itelim? CHP’ne geliyor, bizim ilkelerimizi savunuyorsa eyvallah!”

CHP’ne katılan bölücü ve gerici unsurları adeta lütuf olarak gören bu ilkesiz yaklaşım Doğu ve Güneydoğu illerinde oy artışı sağlayamamış, tam tersine 2007 seçimlerinden sonra parti oylarında hızlı bir düşüş görülmüştür.

Dersim arşivlerinin açılması, Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulması ve soykırım savlarının CHP’nin yönetim katınca seslendirilmesi hatta Atatürk’ün soykırıma destek verdiği imasına ve Sayın Genel Başkanın “Ben Dersimli Kemalim” söylemine karşın Tunceli oyları sürekli iniş göstermektedir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun ulusal kimlik ve terörle mücadele konusundaki tutumu, CHP’nin kuruluş ilkeleri ve Cumhuriyet’in kurucu iradesi ile tam bir çelişki oluşturmaktadır. Ayrıca çözüm sürecinde ve diğer uygulamalarda iktidarın affedilmez yanlışlarına karşı alınacak tavırda, aynen FETÖ olayında olduğu gibi partinin eli zayıflamakta, inanılırlığına gölge düşmektedir.

24 Haziran 2018 seçimleri kampanyasında, Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Muharrem İnce de 01 Haziran 2018 günü İngiliz Financial Times gazetesine verdiği demeçte, “Türkiye’de Kürt sorununun ‘Kırmızı Çizgiler’ olmaksızın tartışılmasını” istiyordu.

 

YENİDEN CHP MANİFESTOSU (TAM METİN) devamını okumak için tıklayınız.

 

 






İLİŞKİLİ HABERLER

Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SİYASET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HAVA DURUMU
PUAN DURUMU
Takım O G M B A Y P AV
1 Galatasaray 30 22 4 4 68 26 70 +42
2 Fenerbahçe 30 21 5 4 75 37 67 +38
3 Beşiktaş 31 19 4 8 60 29 65 +31
4 Adana Demirspor 30 16 5 9 62 33 57 +29
5 Başakşehir FK 30 15 9 6 44 32 51 +12
6 Kayserispor 31 15 13 3 52 51 48 +1
7 Konyaspor 31 11 8 12 40 34 45 +6
8 Trabzonspor 30 13 11 6 47 44 45 +3
9 Fatih Karagümrük 30 10 9 11 63 55 41 +8
10 Alanyaspor 31 10 13 8 46 55 38 -9
11 Sivasspor 31 10 14 7 42 45 37 -3
12 Antalyaspor 30 10 14 6 41 47 36 -6
13 MKE Ankaragücü 30 10 15 5 37 43 35 -6
14 Kasımpaşa 31 9 15 7 37 51 34 -14
15 İstanbulspor 30 9 16 5 37 58 32 -21
16 Giresunspor 30 6 15 9 30 55 27 -25
17 Gaziantep FK 30 6 17 7 31 54 25 -23
18 Ümraniyespor 30 5 17 8 38 55 23 -17
19 Hatayspor 30 6 19 5 19 65 23 -46
Takım O G M B A Y P AV
1 Samsunspor 33 21 3 9 64 25 72 +39
2 Çaykur Rizespor 33 17 4 12 57 30 63 +27
3 Pendikspor 33 17 6 10 56 31 61 +25
4 Sakaryaspor 34 19 13 2 55 43 59 +12
5 Eyüpspor 34 17 9 8 38 27 59 +11
6 Göztepe 33 17 9 6 40 23 56 +17
7 Bodrumspor 33 16 10 7 52 33 55 +19
8 Manisa FK 33 14 9 10 49 40 52 +9
9 Bandırmaspor 33 14 10 9 51 54 51 -3
10 Keçiörengücü 33 14 11 8 52 45 50 +7
11 Boluspor 33 13 10 10 41 42 49 -1
12 Tuzlaspor 33 11 17 5 38 43 38 -5
13 Altay 34 9 14 11 39 44 34 -5
14 Altınordu 33 9 17 7 41 55 34 -14
15 Erzurumspor FK 33 9 15 9 40 47 33 -7
16 Gençlerbirliği 33 8 18 7 42 53 31 -11
17 Adanaspor 33 6 20 7 32 67 25 -35
18 Denizlispor 33 5 23 5 29 64 17 -35
19 Yeni Malatyaspor 33 4 22 7 22 72 16 -50
Takım O G M B A Y P AV
1 Kocaelispor 35 23 3 9 68 26 78 +42
2 Bucaspor 1928 35 21 5 9 56 20 72 +36
3 İskenderunspor A.Ş. 35 21 6 8 54 26 71 +28
4 1461 Trabzon FK 35 20 7 8 52 26 68 +26
5 Van Spor FK 35 19 5 11 48 25 68 +23
6 Ankara Demirspor 35 19 7 9 62 30 66 +32
7 Karacabey Belediye Spor 35 16 8 11 47 31 59 +16
8 Kırşehir FSK 35 12 11 12 45 42 48 +3
9 Zonguldak Kömürspor 35 14 15 6 38 45 48 -7
10 Serik Belediyespor 35 13 11 11 51 40 47 +11
11 Fethiyespor 35 13 15 7 51 48 46 +3
12 Kırklarelispor 35 10 10 15 34 28 45 +6
13 Kastamonuspor 35 10 16 9 36 42 39 -6
14 Sarıyer 35 9 14 12 42 51 39 -9
15 Etimesgut Belediyespor 35 9 14 12 37 46 39 -9
16 Uşak Spor 35 8 19 8 34 56 32 -22
17 Adıyaman FK 34 5 21 8 22 61 23 -39
18 Balıkesirspor 35 5 21 9 26 65 21 -39
19 Pazarspor 35 3 21 11 25 68 20 -43
20 Diyarbekir Spor 34 2 23 9 18 70 15 -52
Takım O G M B A Y P AV
1 Yeni Mersin İY 31 17 4 10 43 20 61 +23
2 Belediye Kütahyaspor 31 16 4 11 46 30 59 +16
3 52 Orduspor FK 31 17 7 7 51 29 58 +22
4 Belediye Derincespor 31 15 4 12 38 24 57 +14
5 Karaköprü Belediyespor 31 15 8 8 42 26 53 +16
6 Nevşehir Belediyespor 31 14 8 9 46 37 51 +9
7 Karşıyaka 31 13 9 9 37 26 48 +11
8 Amasyaspor Futbol Kulübü 31 10 11 10 30 34 40 -4
9 Çatalcaspor 31 10 12 9 35 36 39 -1
10 Elazığspor 31 11 14 6 37 44 39 -7
11 Hacettepe 1945 31 9 14 8 39 43 35 -4
12 Ağrı 1970 Spor 31 8 12 11 22 34 35 -12
13 1954 Kelkit Bld.Spor 31 7 11 13 24 30 34 -6
14 1922 Konyaspor 31 8 15 8 33 46 32 -13
15 Edirnespor 31 9 18 4 28 41 31 -13
16 Yomraspor 31 6 13 12 28 34 30 -6
17 Şile Yıldızspor 31 5 15 11 27 47 26 -20
18 Eskişehirspor 31 6 17 8 34 59 26 -25
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 06/05/2023 Adana Demirspor vs Alanyaspor
 06/05/2023 Antalyaspor vs Beşiktaş
 07/05/2023 Ümraniyespor vs Sivasspor
 07/05/2023 Konyaspor vs Kayserispor
 07/05/2023 Giresunspor vs Fenerbahçe
 08/05/2023 Galatasaray vs Başakşehir FK
 08/05/2023 Trabzonspor vs MKE Ankaragücü
 16/05/2023 Sivasspor vs Kasımpaşa
 16/05/2023 Alanyaspor vs Konyaspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 07/05/2023 Altay vs Denizlispor
 07/05/2023 Bandırmaspor vs Boluspor
 07/05/2023 Bodrumspor vs Altınordu
 07/05/2023 Çaykur Rizespor vs Tuzlaspor
 07/05/2023 Erzurumspor FK vs Gençlerbirliği
 07/05/2023 Manisa FK vs Göztepe
 07/05/2023 Sakaryaspor vs Pendikspor
 16/05/2023 Altınordu vs Erzurumspor FK
 16/05/2023 Boluspor vs Eyüpspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 07/05/2023 Etimesgut Belediyespor vs Kocaelispor
 07/05/2023 İskenderunspor A.Ş. vs Sarıyer
 07/05/2023 Karacabey Belediye Spor vs Kırşehir Futbol Spor Kulübü
 07/05/2023 Kastamonuspor vs Ankara Demirspor
 07/05/2023 Kırklarelispor vs Fethiyespor
 07/05/2023 Van Spor FK vs Bucaspor 1928
 07/05/2023 Zonguldak Kömürspor vs Uşak Spor
 07/05/2023 1461 Trabzon FK vs Pazarspor
 16/05/2023 Balıkesirspor vs Zonguldak Kömürspor
 16/05/2023 Bucaspor 1928 vs İskenderunspor A.Ş.
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 07/05/2023 Amasyaspor Futbol Kulübü vs Ağrı 1970 Spor
 07/05/2023 Belediye Derincespor vs Şile Yıldızspor
 07/05/2023 Belediye Kütahyaspor vs Eskişehirspor
 07/05/2023 Çatalcaspor vs Yomraspor
 07/05/2023 Edirnespor vs 1922 Konyaspor
 07/05/2023 Elazığspor vs Karaköprü Belediyespor
 07/05/2023 Nevşehir Belediyespor vs Hacettepe 1945
 07/05/2023 Yeni Mersin İdman Yurdu vs Karşıyaka
 07/05/2023 52 Orduspor FK vs 1954 Kelkit Bld.Spor
 07/05/2023 Nevşehir Belediyespor - Hacettepe 1945 Hacettepe 1945 ligde deplasmandaki son 6 maçında hiç kazanamadı  Nevşehir Belediyespor yenilmez
 07/05/2023 Çatalcaspor - Yomraspor Yomraspor ligdeki son 8 maçında hiç kaybetmedi  Yomraspor yenilmez

Covid 19 aşısıyaptırmayı düşünüyor musunuz?


GÜNLÜK BURÇ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI