Bugun...


Mahir Ünal Amsterdam’da cumhuriyeti nasıl yıkacaklarını anlattı Mahir Ünal Amsterdam’da cumhuriyeti nasıl yıkacaklarını anlattı
Tarih: 09-12-2014 12:17:55 Güncelleme: 09-12-2014 12:17:55 + -


Türkevi Topluluğu tarafından organize edilen 34'üncü Amsterdam Tartışmaları'nda AKP’nin güçlü teorisyeni olarak tanıtılan AKP Gurup Başkan Vekili Mahir Ünal, cumhuriyeti nasıl yıkacaklarını anlattı. Toplantıya Lahey Büyükelçisi ve Rotterdam Başkonsolosu da katıldı

facebook-paylas
Tarih: 09-12-2014 12:17

Mahir Ünal Amsterdam’da cumhuriyeti nasıl yıkacaklarını anlattı Mahir Ünal Amsterdam’da cumhuriyeti nasıl yıkacaklarını anlattı

AMSTERDAM, ÇAYPRESS/AJANS-Türkevi Topluluĝu tarafından organize edilen aylık Amsterdam Tartışmaları'nın 34’üncüsü AK Parti Meclis Grup Başkanvekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, “2023’e doğru Yeni Türkiye Vizyonu ve Hedefleri” konulu konuşması esas alınarak gerçekleştirildi. Aralarında T.C. Lahey Büyükelçisi Sadık Arslan ve T.C. Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral’ın da bulunduĝu seçkin bir kalabalığa hitabeden Mahir Ünal, dinleyenleri konuya vakfı ve nefis üslubuyla adeta büyüledi.

Mahir Ünal, “Bir siyasi angajmandan ziyade, bir Türkiye perspektifi bir Türkiye bakış açısı ortaya koymak ve bu bakış açısını ortaya koyarken de doğal olarak kendi Türkiye siyasetimizin penceresinden bütün bunlara bakmak nihai hedefimiz” diyerek başladığı konuşmasında, Yeni Türkiye Vizyonu'ndan ne anladıklarını ve bunun Türkiye için ne anlama geldiğini anlattı. Yeni Türkiye Vizyon Belgesi'nin kısa, orta ve uzun vadeli bir siyasi vizyon olduğunu ve bunun arka planını da 2002’de başlayıp 2014’e kadar geçen sürede dile getirilen her şeyin gerçekleştirilmiş  olduğunu belirten Ünal şöyle devam etti: “Yeni Türkiye’yi konuşurken aslında Türkiye’yi iki kısımda ele almıyoruz, onunla bir şeyi nakşetmek veya başkalaştırarak konuşmuyoruz.Yeni Türkiye ile aslında 1920’de İlk Meclis'in kurulmasıyla birlikte, Anadolu’da yaşayan çok farklı inanç gruplarının bir araya gelerek ortaya koydukları bir idealin, bir birlikte olma gayretinin 1924’te ve daha sonraki süreçte değişik şekillere evrilerek devamından bahsediyoruz. Bizim 1920’den bugüne kadar merkeze aldığımız tek bir şey var o da milli egemenliktir. Yani "milli egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir" dediğimiz gün neredeysek, bugün de oradayız. Arada geçen zamansa milli egemenliğin gerçek anlamda inşası için verilmiş mücadeledir."

1961’de darbecilerin milli egemenliği milletten alıp anayasal organlara devrettiğini ve milletin kendisi hakkında karar alma hakkını gasp ettiklerini söyleyen Mahir Ünal, kendilerine, 'Biz nasıl bir sistem kuralım ki, milletin egemenliğine vesayet konmasın' dediklerini ve bu uğurda çaba sarf ettiklerini belirtti.   

Analiz-Güncel Mersin: AKP Gurup Başkan Vekili Mahir Ünal Milli egemenlikten söz ederken seçilmişlerin. Buradan hareketle iktidarın kayıtsız şartsız egemenliğinden söz etmektedir. 1961 Anayasasıyla kurulan güçler ayrılığı sistemi aslında milli egemenliğin, seçilmişlerin iktidarı tarafından gasp edilmesini önlemek için kurulmuş bir güçler ayrılığı sistemidir. Yasama Yargı ve Yürütmenin birbirinden bağımsızlığını; yasamanın yaptığı kanunların, yürütmenin de uygulamalarının hukuka uygunluğunun denetlenmesi amacını taşır. Bu yolla seçilmişlerin mili egemenliği babalarının mirası gibi kullanmalarının önüne geçilir. Demokrasinin temeli olan güçler ayrılığı ilkesi budur.

Türkiye’nin 1960’tan 2002’ye kadar 42 yıl bir demokrasi mücadelesi verdiğine vurgu yapan Ünal, 2002’de halka rağmen devam ettirilmek istenen vesayet düzeninin millet tarafından tasfiye edildiğini ifade etti. “Biz bürokratik devleti deĝil, demokratik devleti savunduk”diyen Ünal, aslında Türk toplumunun da son derece demokratik bir toplum olduĝunu ve tepkisini her zaman sandıkta verdiğini söyledi.  Mahir Ünal, "(Millet) Demokrasiye inandı ve sandık önüne geldiği zaman hesabını gördü. Bugün AK Parti geleneği de ne kadar sistem dışına itilmek istendiyse, inadına sistemin içinde kalarak marjinalleşmeden, demokratik siyasetin araçlarıyla siyasete inanarak demokratik bir sistem inşa etmenin mücadelesini verdi ve 2002’de iktidara geldi. 2002’de çok temel bir söylem kullandık. Dedik ki, 'artık devletin milleti değil, milletin devleti vardır.' Milletin iradesi üzerinde bütün vesayet kurumları tasfiye edilecek dedik." dedi.

Analiz-Güncel Mersin: Milletin iradesi üzerine kurulmuş vesayet kurumlarından kasıt, yüksek yargıdır. Yüksek yargının meclisin yaptığı kanunları Anayasaya ve hukuka uygunluk açısından denetlemesi, yargı organlarının da hükümetin icraatını hukuka uygunluk bakımından denetlemesi Mahir Ünal’a göre millet iradesi üzerinede kurulmuş vesayet kurumlarıdır. Mahir Ünal’ın tarif ettiği milli egemenlik, seçilmiş iktidarın millet adına bahanesiyle egemenliği hukuksuz kullanmasının önündeki yargı engelinin kaldırılması yani keyfi idarenin kurulması yanı dikta rejimidir.

AK Parti’nin 2002’den başlayarak, 4 alanda 'Yeni Türkiye’yi inşa ettiğine dikkat çeken Ünal, bu alanların demokratikleşme, refah, şehirleşme ve dış politika olduğunu dile getirdi. 'Yeni Türkiye’yle, milletin iradesinin, devletin bütün kurumlarına nüfuz ettiği, bürokratik devletten demokratik devlete geçmeyi kastettiklerini ifade eden Ünal, şu değerlendirmede bulundu: “Yeni Türkiye bugün ortaya çıkmış değil. 12 yıl içerisinde inşa edilmiş, 2023’e kadar gelişimini ve alt yapısını tamamlayacak olan, 2053’e ve 2071’e yürümeyi hedefleyen güçlü ve büyük Türkiye’dir Yeni Türkiye."

Yeni Türkiye’de demokratik siyaset, bir denetlenebilir, şeffaf açık toplum, güven veren bir adalet sistemini hedeflediklerini, ancak bu yolda zaman zaman çeşitli engellemelerle karşılaştıklarını söyleyen Ünal, kendilerinin henüz 12 yıldır iktidarda olduklarını, iktidara geldiklerinde Türkiye’nin 90 yıllık problemlerinin olduĝunu ve bunların çözümünün de kendilerine kaldığını ifade etti. “Devlet sadece Kürtlere, Alevilere zulmetemedi, herkese, dindarlara da zulmetti” diyen Ünal, ''Laiklik kisvesi altında adeta yeni bir din empoze edilmeye çalışıldı'' dedi ve kendilerinin laikliği siyasi ve hukuki anlamda, ‘olmazsa olmaz’ olarak gördüklerini, ancak bunun bir din gibi empoze edilemeyeceğini kaydetti.

Analiz-Güncel Mersin: Laiklik, bilimle doğma arasındaki kalın çizgidir. Toplumun gelişmesi ancak laiklikle mümkündür. Laikliğin yeni bir dinmiş gibi empoze edildiği fikri de doğru değildir. Asıl Bugün Saidi Nursi öğretisi, İslam’mış gibi empoze edilmeye çalışılmaktadır. Laiklik, Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biridir. Cumhuriyetin ortadan kaldırılması yolunda laikliğin yok edilmesi gericiliğin önemli bir kazanımıdır. Laikliğin olmadığı halkınının çoğunluğu Müslüman olan toplumlarda demokrasinin yaşaması mümkün değildir. Laik olmayan toplumlarda erkler bir bir tarikatların ve cemaatlerin eline geçecektir. Gerici baskı modern toplumun boğulmasına yol açacaktır. Ayrıca, bu yaklaşım, Center for American Progress tarafından (Temmuz 2014) The United States, Turkey and the Kurdish Regions (ABD, Türkiye ve Kürt Bölgeleri) başlıklı rapordaki yaklaşımla tıpatıp uyuşmaktadır. Fikir tamamen raporu hazırlayanlar: Michael Werz and Max Hoffman’a aittir. Mahir Ünal, ABD ağzıyla konuşmaktadır.

Siyasal sistem tartışmalarına da değinen Ünal, sistem değişikliğinin rejim deĝişikliĝi anlamına gelmeyeceğini, zaten kimsenin de cumhuriyet rejimiyle sorunu olmadığını söyledi. Siyasal sistemin değişmesi ve Türkiye’nin 'Başkanlık' sistemine geçmesi gerektiği düşüncesinde olduklarını da kaydeden Ünal, bu kapsamda keskin kuvvetler ayrılığı prensibinin uygulanması gerektiğini söyledi.

Analiz-Güncel Mersin: Mahir Ünal keskin kuvvetler ayrılığı prensibinin uygulanmasının gereğinden söz ederken kendisiyle çelişiyor. 1961 Anayasasının getirdiği kuvvetler ayrılığını milli iradenin anayasal kurumlara devri olduğunu söylemişti. Başkanlık sisteminde keskin kuvvetler ayrılığı başka türlü nasıl sağlanacaktır? Bu ifadeden de anlaşılıyor ki, Mahir Ünal’ın demokratik bir sistem inşa etmenin mücadelesi dediği şey laik cumhuriyetin yıkılması planından başka bir şey değildir. Cumhuriyeti yıkıp yerine başka bir demokrasi kuracaksa kendi deyimyle milli egemenliği milletten alıp anayasal organlara devretmekten başka yolu yoktur. Ama görünen o ki milletlin egemenliğini millet adına keyfince kullanacak, hiçbir kurum tarafından denetlenmeyecek bir dikta rejimi kurulması planlanmaktadır.

Türkiye’de özellikle son iki yılda devletin içerisinde demokratik sistem dışı unsurlardan, sistem dışı kaynaklardan emir ve talimat alan ve bu çerçevede paralel bir devlet anlayışıyla hareket eden yapıların ortaya çıktığını da belirten Ünal, "Kendi iç işleyişine uygun olmayan yapıları, kurumları, grupları, zümreleri kabul etmeyeceği için doğal olarak devlet bunlara refleks vermektedir" ifadelerini kullandı.

Analiz-Güncel Mersin: Paralel yapı konusuna gelince, AKP uzun süre birlikte halvet olduğu Fetullah Gülen Cemaatiyle iktidarı paylaşamayınca Paralel deyip ortadan kaldırma yoluna gitmiştir. Paralel yapı dedikleri şey, bugün ne kadar yasadışıysa birlikte Ergenekon kumpaslarını kurduklarında da o kadar yasa dışıydı. AKP iktdarı bu yasadışı yapının uzun süre suç ortağı olmuştur.

Son 12 yılda yurtdışındaki Türk vatandaşları ve akraba topluluklarla ilgili önemli işler yaptıklarını, bunun bundan sonra da güçlü bir şekilde süreceğinin altını çizen Ünal, "Burada yaşayan vatandaşlarımızla kurduğumuz bağ, bu ülkelerle kuracağımız ilişkilerimizin iyileştirilmesi, iyi niyet temelinde yürütülmesi açısından çok önemli. Biz burada her bir vatandaşımızı aynı zamanda bir kültür elçisi olarak görüyoruz. Türkiye’nin tanıtımı açısından burada yaşayan vatandaşlarımızı, onlarla kurduğumuz ve onların Türkiye’yle kurduğu ilişkiyi önemsiyoruz" dedi. Ünal dış politika konusunda ise kimsenin iç işlerine müdahale etmediklerini, ancak haksızlığa uğrayanların yanında olup, zulmedenlere karşı da tavır aldıklarını ve bunun da kaçınılmaz bir insanlık görevi olduğuna vurgu yaptı.

Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu söyleyen Ünal, bu kapsamda 2015’te yapılacak seçimde milletin önüne "Yeni Türkiye’yi yeni bir sivil anayasayla taçlandırmak istiyoruz" mesajıyla çıkacaklarını ifade etti.

Ünal, katılımcılardan gelen özelleştirme, kamuda istihdam, çözüm süreci, devlet-din ilişkileri, parti içi demokrasi, yurt dışında yaşayanların temsili, devlet-vatandaş ilişkileri, dış politika ve şehircilik alanlarındaki sorulara da cevap verdi.

''Kamuda aşırı istihdamın bürokratik vesayet oluşmasına fırsat vermemeye çalıştık ancak kırk yamalı bohça haline gelen Anayasamız bazan buna engel olmaktadır'' diyen Ünal, Kamu reformu için gereken her düzenleme için yeni bir kanun çıkarmak gerektiğini ve bu yeni kanunların da sürekli Anayasa Mahkemesi tarafından engellenmeye çalışıldığını belirtti.
Ünal, özelleştirme konusunda bazı stratejik kurumlar dışında devletin bunları elinden çıkarması gerektiğine inandıklarını sözlerine ekledi.

Analiz-Güncel Mersin: Mahir Ünal; kamu reformu için gereken her düzenleme için yeni bir kanun çıkarmak gerektiğini ve bu yeni kanunların da sürekli Anayasa Mahkemesi tarafından engellenmeye çalışıldığı yakınması, milli egemenliği kullanan iktidarın hukuk tanımasına gerek olmadığı düşüncesinde olduğunun açık göstergesidir. Yapılan kanunlar Anayasaya aykırı olmazsa onları kim engelleyebilir?

Mahir Ünal, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ilkesinden hareketle, Diyanet’in konumunun ne olması gerektiği yönündeki soruya verdiği cevapta, Diyanetin de zaman içerisinde olması gerektiği konuma geleceğini, ancak bunun şu aşamada henüz erken olduĝunu, ama bu konuda çalışmaların da yapılmakta olduĝunu belirtti ve ''Alevi Açılımı ve gayrımüslimlerin vakıflarıyla ilgili düzenlemeleri gösterebiliriz'' dedi.

Vatandaşlıĝın bir dini veya etnik kimlik üzerinden tanımlanamayacağını, zira vatandaşlık insanın temel hak ve özgürlükleriyle alakalı olduğunu belirten Ünal, “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tapusunun bir ırka ait olduĝunu söyleyemeyiz. Türk dediğimiz kavram tarihsel ve sosyolojik bir kavramdır. Siyasi ve hukuki olarak inşa edilmiş bir kavram değildir” dedi. ''Türklüĝün bir etnik kimliğin ismi değil, daha kapsayıcı bir üst kimliğin ismidir'' diyen Ünal, kimsenin Türklükle alakalı kaygı duymasına gerek olmadığını belirtti.

Çözüm sürecinin mutlaka başarılı olması gerektiğini söyleyen Ünal, bunun için iki hamlenin kaçınılmaz olduĝunu belirtti. ''Bunlardan birisi bölge halkına yönelik temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, ikincisi de silah bıraktırmak için terör örgütü ile müzakere yapılmasıdır'' diyen Ünal, AK Parti’nin çözüm sürecinin bedelini ödemeyi peşinen kabul ettiğini ve bunun da sadece halk tarafından sandıkta ödetilebileceğini söyledi.

Analiz-Güncel Mersin: Terör örgütü ile müzakere yapılması düşüncesi bile devlet olmaya yakışan bir düşünce değildir. Bedel ödeme konusunda da hukuk ve yasaları bir kenara koyarak, sandıkta ödeyeceği bedele fit oluyor. Çıkardıkları “Çözüm Paketi yasası her ne kadar çözüm sürecine katılan kişilerin yargılanamayacağını öngörse de bu yasa Anayasadan üstün değildir. Milli iradenin üstünde hiç değildir. Onları sandıkta iktidardan düşürecek güç, yargılanmalarını da sağlar.

Çağdaş Ulusal Çizgi

Haber Analiz

Ender Erdemil / Güncel Mersin

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
YUKARI